DOĞU KARADENİZ GEZİ REHBERİ

Bu yazımda size bir haftalık Doğu Karadeniz gezim den, işinize yarayacağını düşündüğüm bilgiler vereceğim.

Tatil yapmayı düşünüyorsunuz. Bir haftanız var ve alışıla geldik bir tatil  olsun istemiyorsunuz. Yani deniz kum değil de doğa ile iç içe sakin bir tatil istiyorsunuz.

O zaman bu yazıya biraz zaman ayırın :)

Öncelikle tatilinizi 3-4 ay evvelden programlayabiliyorsanız uçak biletinizi kişi başı 45 TL ye kadar düşürebilirsiniz kdv dahil. Bu verdiğim fiyat istanbul Trabzon uçak bileti fiyatıydı. Aynı dönemde otobüsler 85 TL den aşağı gitmiyor haberiniz olsun. Ayrıca uçakla gitmezseniz, git gel 30-35 saatiniz yolda geçecektir.

Size İstanbul dan itibaren anlatacağım, zira lazım olacak bilgiler bulabilirsiniz. Sabiha Gökçen hava limanın dan binmeyi tercih ettim uçağa.

İett nin hava limanının içine otobüsü var. Eğer zaman sorununuz yok ise Kadıköy den E11 - E10 4 Leventten ise E3 geçiyor. Kadıköy den 1 saatte Leventten 1,5 saatte limana varmış olursunuz. Tabi alternatif olarak 15 TL karşılığında özel firmaların otobüsleri de var. Ama bence yükünüz çok değil ve zaman varsa 1,95 TL ye iett ile gidin derim ben.

Uçağınız kalktıktan 1saat 20 dk sonra Trabzon hava limanında olacaksınız. Hava limanında Araba kiralayın. Araba kiralayamam diyorsanız hiç tatile çıkmayın, geri dönün :) çünkü hiç gezemez ve çok yorulursunuz!

İstanbul da bazı bilindik firmaları arayın araba rezerve edin. Eko sınıftan bir araç yeterli olacaktır. Saatinizi öyle ayarlayın ki İnince aracınıza atlayın. 7 Gün için 650 TL yi gözden çıkarın. Bir takım gsm operatörü, uçak şirketleri yada kredi kartı olanlara %30 lara varan indirimler ile aracınızı kiralamanız mümkün. 650 TL %30 indirimli fiyatıydı bu arada.

Doğu Karadeniz de 7 günde gezebileceğiniz oldukça yer var. Bunlar Trabzon da; Sümela Manastırı, Uzungöl, Ayasofya Cami, Cephanelik, Trabzon Müzesi, Sera Gölü, Çal Mağarası, Atatürk Köşkü. Rize de; Merkezde Dağ Başı Tepesi, Çamlıhemşin köyü, Ayder Yaylası ve Fırtına Vadisi gidebileceğiniz yerler arasında. Giresun da ise merkezinde Kalesi Tirebolu ilçesinde pansiyonlu kumsalı ve denizi, Sis Dağı ve yaylaları gezebileceğiniz yerler. Belki rastgele bir köye çıkıp uçsuz bucaksız fındık bahçelerini ve derelerini de görmek isteyebilirsiniz.

Aracınıza navigasyon almanızı tavsiye ederim, şahsen benim telefonuma yüklediğim basit bir navigasyon programı işimi fazlasıyla gördü.

TRABZON

Ayasofya Cami;
Ayasofya Camisinde namaz kılmanızı tavsiye ederim. Geçen yıl müze olarak kullanılmaktaydı, uzun uğraşlar sonunda ibadete açıldı. (Darısı İstanbul'daki Ayasofya 'nın başına) Oldukça ufak ama etkileyici bir mimarisi var. Halen bir kısmında freskler durmakta, onları da görebileceksiniz. Burası Trabzon merkeze 10-15 dk uzaklıkta, ufak olduğundan gezmekte fazla vaktinizi almayacaktır.

Cephanelik;
Burasıda yine Trabzon merkeze 15 dk uzaklıkta diyebiliriz. Burada kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim. Adından da anlaşılacağı gibi eskiden (19.yy) cephanelik olarak kullanılmış ( Abdülhamit Han Dönemi)  ve günümüzde restore edilerek modern ve çekici bir restoran haline gelmiş. İlk yapılışı Osmanlı döneminden önceye denk geliyor. İmparatoriçe irene 14.yy da yaptırmış. Yapılış amacı bilgi net olmamakla birlikte toplantıların burada yapılmak istenmesiymiş. Kulenin tamamen kesme taştan yapıldığını söylemeliyim. Oldukça iyi restore edilmiş bir tarihi eser. Görmenizde fayda var.

Atatürk Köşkü;
Aslında adı Atatürk Köşkü olsa da kendisinin 2 yada 3 kez kaldığı bir köşktür. Asıl sahibi eski bir Trabzonlu olan Konstantin Kabayanidis'tir. Çok güzel bir çam ormanı içine kendisine yazlık yaptırmış. Cumhuriyetten sonra Atatürk'ün Trabzona geldikçe kaldığı bir köşk olarak kullanılmış. Atatürk ün vefatından sonra da kullandığı eşyalar köşkün içinde tutularak müze haline getirilmiş. Görülmeye değer bir köşk.

Sera Gölü;
Akçaabat ilçesinde bulunan bu gölün ilginç bir hikayesi var. 1950 de heyelanlar sonucunda, yerel halkın gözü önünde kendi kendine oluşmuş bir göl kendisi. Tabi o dönemlerde bazı vatandaşlarımızın da hayatını kaybetmesi üzücü olsa da Allah'ın gücünün bir göstergesidir. O dönemde bu heyelan öyle büyük çapta olmuş ki yerel bir depreme sebebiyet vermiş. Şuan da turistik bir alan olan bu gölde, restoranlar mevcut ve su bisikleti turu dahi yapılabiliyor. Yalnız ufak çaplı heyelanların halen devam ettiği söylenmekte.

Çal Mağarası;
Gitmenizi önereceğim diğer bir yer Çal Mağarası olacak. Bulmanız biraz zor olabilir ama benim tarifimle daha rahat bulacağınıza inanıyorum. Trabzon merkeze 40-45 km uzaklıkta olan mağara Akçaabat à Düzköy à Çal yolu ( Çal köyü) yolunu takip etmelisiniz. Maalesef yolarda yeterli tabela yok. Kesinlikle takıldığınız yerlerde durup sorun, size tarif edeceklerdir. Yolun bir kısmı asfalt, tırmanış esnasında çakıl yoldur. Mağara 1050 metre yükseklikte. Muhtemelen navigasyon işe yaramayacak. Eğer müze kartınız yoksa giriş 5 TL. Mağaranın girişi çok geniş olmasına rağmen içeri girdikçe daralıyor. 2003 yılında içeride bazı düzenlemeler yapılarak ( ahşap yol, ışıklandırma gibi) halkın ziyaretine açılmış. İçeri girdiğinizde sizi suyun yıllar içinde aşındırarak oluşturduğu bir koridor karşılayacak. Kireçtaşı ve sarkıtlar dikkatinizi çekecek diğer unsurlar. İlerledikçe havanın nemlendiğini ve oksijenin düştüğünü fark edeceksiniz. Ama merak etmeyin 350-400 metre ilerleyebiliyorsunuz. Belli bir mesafeden sonra yol ikiye ayrılıyor. Birinin sonunda ufak bir göl diğerinin sonunda ise tavandan su fışkırdığını göreceksiniz. Ortam loş olduğundan resim çekmek oldukça zor tabi. Tripot götürmenizi tavsiye ederim. Geziniz bittiğinde, mağaranın girişinde ahşap merdivenler ile bir tırmanış yapıp, kayaların oyuğuna kurulmuş yeme içme yerine girebilirsiniz. Orada çay içerek ve gözleme yiyerek dinlenebilirsiniz.

Uzun Göl:
Sanıyorum ününü duymuşsunuzdur. Trabzon'a gittiğinizde bence ilk gitmeniz gereken yer uzun göl dür. Müthiş bir doğası var. Bir çok takvim ve kart postala poz vermiş bir mekan. Uzun göl Trabzon'a 1,5-2 saat uzaklıkta. Göl etrafında kalabileceğiniz pansiyonlar var. Oda fiyatları 100-140 TL civarında. Uzun gölün kışın ayrı yazın ayrı güzelliği vardır. Ben kışın göremedim ama resimlerden biliyorum. Yeşilin her tonunu bulabileceğiniz sıra dağların ortasında büyük bir göl, uzun göl. Gölün yakınındaki köye çıkmanızı da tavsiye ederim. Gölü kuş bakışı görmeli ve köyün tarihi dokusunu daha rahat hissedeceksiniz. Göl etrafında pansiyon dışında tabi restoranlar ve hediyelik eşya dükkanları da mevcut. Eğer Çok yoğun bir tatil programınız yoksa bir gece de olsa orada kalmanızı tavsiye ederim. Doğasıyla havasıyla oldukça dinlendirecektir sizi. Tabi şunu da eklemeliyim, bütün gününüzü dolu dolu geçirebileceğiniz bir yer değil. En fazla 2-3 saat dolaşır yemek yer işinizi bitirirsiniz. Resimle uğraşanlar için ise çok güzel bir model, belki onlar içinde ekstra 2 saat yetecektir.

Sümela Manastırı
Manastıra ulaşmak için yine 1,5 saat civarı da araç kullanmanız gerekecek. MS. 4yy da inşa edilen bu Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksine iki ayrı giriş var.
Birincisi araba ile manastırın kapısına kadar gidebilirsiniz. Burası bazen kapalı oluyor çünkü çok yoğun olduğunda yukarı araba çıkartmıyorlar. İkinci yok ise aracınızı aşağıda park edip yürüyerek ormanın içinden gitmek. Bu yolu seçerseniz 30 dk'lık bir tırmanış sizi bekliyor olacak. Manastırın kapısında gişeler var, müze kartınız yok ise 15 TL ye girebiliyorsunuz. Girdiğinizde görebileceğiniz her duvarda fresk ile karşılaşacaksınız. Eğer sisli bir havada giderseniz o yükseklikten çok güzel manzaralar yakalayabilirsiniz. Tabi hava açık olduğunda da başka manzaralar sizi etkisi altına alacaktır. İçeride ezebileceğiniz yerler sınırlı. Bazı bölümler restore edilmek için kapatılmış. Bu nedenle orayı gezmeniz 1 saatinizi almayacak ama yürüyerek çıkar ve inerseniz oldukça yorulacaksınız. Bu yorgunluğu atabileceğiniz yemek ve çay bahçeleri, aracınızı bıraktığınız yerde sizi bekliyor olacak. Yine hediyelik eşya alabileceğiniz dükkanlarda burada bulunmakta.

RİZE
Ayder Yaylası
Rize Çamlıhemşin’e ulaştıktan sonra 19 kilometre daha güneye gitmeniz gerekecek. Yollar çoğu zaman 50-70km hızla gidebileceğiniz ormanlık asfalt yoldur. İnsan, daha önce gelmediğinden ‘’acaba doğru yolda mıyım’’ diye düşünüyor. Bunu düşündüren ise çok sık bir ormanın ortasında (bir de gece gidiyorsanız) devamlı dar bir koridordan ilerliyorsunuz. Doğal tünel gibi bir yol. J

Tırmanma bittiğinde sizi birçok pansiyon karşılayacak. Söylenene göre 700 kişiyi ağırlayabilecek kadar pansiyon mevcutmuş. Sırtını Kaçkar dağlarına vermiş bu turistik alan, 2000 in üzerinde çiçek türü, yeşil düzlükler ve dağlardan oluşuyor. Şehir insanının televizyonlarda görebildiği Alp dağlarının yeşil uzun düzlüklerini burada da görebilirsiniz. Hiç deniz kum güneş üçlüsü dışında tatil yapmamış biri varsa aranızda, burası onun için ‘’cennet ’’ hissi verecektir.

İlk etapta pansiyona yerleşmek isteyeceksiniz. Kişi değil de oda başına fiyat veriyorlar. 5 kişilik oda için 100 TL oldukça uygun bir fiyat. Biraz daha gezilir sorulursa daha da uyguna yer bulmanız mümkün olabilir. Yaylaları gezmek, fırtına vadisinde rafting yapmak, kaplıcaya girmek derken 3-5 gün kalmanız gerekebilir. Tabi birde sezonda gitmek var! Sezon Haziranda açılıyor, bu nedenle pansiyonların dolu olma ihtimalide var. Oldukça fazla Arap turistle karşılaştım. Onlar fazlasıyla yer işgal ediyorlar, zira bir ailenin 3-5 çocuğu oluyor. J Gitmeden önce yer ayırtmak iyi olabilir.

Ayder de yaylalara çıkmak isterseniz ki tavsiye ederim, dikkatinizi çekeceğim en kritik nokta aracınız olacak. Eğer ‘’ ben sadece yaylaları dolaşıp tatilimi öyle bitiririm’’ diyorsanız, kesinlikle dört çeker araca ihtiyacınız var. En azından çıkacağınız gün kiralayabilirsiniz. Çünkü yayla yolları epeyce bozuk. O coğrafya devamlı yağmur aldığından iki çeker bir araçla dolaşmanız mümkün değil. Oralara ne zaman yağmur yağacağı belli olmaz. Reklamlarda ki gibi ‘’ Karadenizli olmayan insan bir günde (gerçek manada) dört mevsim yaşayabileceğini bilmez’’ Benim kendi arabam var zaten derseniz, tekrar düşünün derim. Çünkü kendi aracınızı o yollarda sürmek isteyeceğinizi sanmam!

Rafting için çok fazla imkân var. Belki de ülkenin en iyi rafting yapabileceğiniz akar suyu diyebiliriz. Adı üstünde fırtına vadisi. Debisi oldukça yüksek. Rafting için 3km – 5km – 7km’lik parkurlar oluşturulmuş. 3 km parkur 25 dk civarında sürüyor. İlk defa yapacaklar için amatör parkurları da var. Kişi başı 50 TL ye bu sporu yapabilirsiniz, sadece şort ve tişört yeterli. Gerekli diğer malzemeleri oradan veriyorlar.  Bu sporu yapabilmeniz için en az iki kişi olmalısınız. Sezonunda gitmenizi tavsiye ederim, yani yazın ortasında. Aksi halde su çok derinleşiyor ve yaptığınız spordan bir şey anlamıyorsunuz. Burada mühim olan akar su üzerinde ki kayalardan kaçarak ilerlemek olduğundan, suların derinliği azalmasını beklemeniz daha zevkli hale getirecektir bu sporu.

Ayder de kesinlikle yapmalısınız diyebileceğim diğer organizasyon kaplıcası olur. Güzel bir tesis yapılmış. Giriş 10 TL gibi cüzi bir rakam. 1-1,5 saat içeride kalıyorsunuz. Kalabilirseniz tabi! Bu organizasyonu gündüz yapmanızı tavsiye etmem. Çıktığınızda kendinizi tükenmiş hissedecek ve yatmak isteyeceksiniz. Sanıyorum fazla su kaybettiriyor ve vücut enerjisi dibe vuruyor. O sebeple yatmadan 2 saat önce gidin, işinizi görüp yatın. Kaplıca aynı zamanda rehabilitasyon merkezi olarak kullanılıyor. Araştırmalara göre bir çok soruna çare olarak bu suyu öneriyorlar. Su 250 metre derinden kaynıyor. Suyun sıcaklığı ise yaklaşık 55 derece civarında. 10 dk’lık periyotlar ile girilmesi öneriliyor. Aksi halde vücudunuz zarar görebiliyor. Kalp ve tansiyon hastalarının girmesi yasak tabi.
Size bir de kahvaltı önereceğim. Yerin ismini vermeyeceğim (zaten hatırlamıyorum :) ) ama son zamanlarda yediğim en iyi kahvaltıydı. Bu kahvaltıyı her gördüğüme anlatıyorum. Gittiğinizde bu yazıyı elinize alın, anlattığım yeri rahat bulacaksınız. İlk önce kaplıcaları bulun sonra sırtınızı kaplıcaya verin aşağı doğru yürüyün (kaplıca bayırdadır) 2-3 dk sonra karşınıza ufak bir köprü gelecek, köprüyü geçin ve sağa bakın. Ahşap kuytuda bir yer. O restoranın sırasında ATM de var. Üzerinde pankartta kahvaltı yazıyor. Tabi siz gidene kadar tabelaya dönüşebilir. Yeni bir yerdi çünkü. Çıkarken oradan sordular ‘’ yeni açtık nasıl buldunuz vs. gibi’’ bu da ayrı bir artı benim için. Tarif ettiğim yerde başka kahvaltı yeri olmadığından basit olacaktır. Orada kesinlikle yumurta ve mıhlama yemelisiniz! Bana teşekkür edeceksiniz.

Ayder için söyleyebileceğim son olarak, överek bitiremeyeceğim doğası olabilir. Ben canlı göz ile böyle bir doğa görmedim. Bir ressam doğa resmi yapsa ve kafasındaki tüm fantastik doğa objelerini tuvaline yerleştirse belki bu denli bir şaheser çıkaramaz. Dağların ucunda kar, eteklerinde akan sular, arı kovanları, bin bir çeşit çiçek, belki de o güne kadar görebildiğiniz en uzun yeşil ovalar araziler, tahribata uğramamış evler, sıcakkanlı insanlar vs. vs. ne arasanız var. Orayı gördüğünüzde şehre dönmek istemeyeceksiniz...



Yazımı bitirirken son önerim olarak, Doğu Karadeniz'de nereye giderseniz gidin ama kesinlikle gittiğiniz yörenin köylerine çıkıp insanlarıyla konuşmadan dönmeyin. Rize de merkezde dağ başı denen yere çıkarak uçsuz bucaksız çay bahçelerini görün ve köy halkı ile görüşün. Şehirde alışıla geldik surat ve ruh halinden çok farklı insanların bu ülke de var olduğunu görün...

Bu Yazıdaki Tüm Resimler Bana Aittir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar