KİTAP OKUMAK ÜZERİNE

   Bir futbol ülkesinde yaşadığımızdan sizlere futbolun içinden örnekler vererek kitap okuma mevzusunda tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

   Bilindiği üzere futbol oyuncuların ortalama her maç 10 km koştuğu ve her takımın ortalama 300 - 400 kez topu birbirlerine attığı bir oyun. Eskiler bilir, şimdilerdeki gibi koşu istatistikleri tutulmaz paslar sayılmazdı. Futbol da gelişti ve bunların istatistiği tutulmaya başlandı. Futbolda çok pas yapan çok koşan kazanır diye düz mantık yürütebilirsiniz lakin öyle değildir. Rakip takım sizden da
ha az koşarak ve daha az pas yaparak sizi farklı yenebilir. Peki neden? Cevabı çok basit. Mühim olan çok koşmak değil, nitelikli koşmak, nitelikli pas yapmak. Eğer takımı gole götürecek pasları verebiliyorsanız ne ala. Kendi sahanızda manasız pas yapıyorsanız işte o zaman 1000 pas da yapsanız elinize bir şey geçmeyecektir.

   Aynı futbolda olduğu gibi kitap okumak da öyledir. Evet az kitap okuyan bir milletiz. Lakin okuyorsak da nitelikli kitapları okumalıyız. Adı sanı bilinen popüler avm kitapçılarına giriyorum ve popüler kitapları görüyorum. On binler okumuş ancak kitabın içi boş. Bu kitap bana ne verdi deseniz '' hiç bir şey, zaman geçirdik işte'' diyeceğiniz kitaplar. Yeni yetme yazarların ve sözde entel sanatçıların, biraz uç yazıları, romantizmin ve hatta erotizmin mürekkebi bulunan kitaplar gençler tarafından bolca alınıp okunuyor. Bu kitaplar zaten abd ve ab ülkelerinde çok okunmuş ve liste başı kitaplar olmuş oluyor. Hemen Türkçe ye çevrilerek yayın evi doğal bir hamle ile parasını kazanıyor. Bunu gören yerli popülist yazarlarımız aynı argümanları kullanarak ancak başka bir hikaye üzerinden kitabını yazıp parasını kazanıyor. Biz ne kazanıyoruz? Hiç! Hikaye roman tabi ki okumalıyız lakin %70 - %90 daha nitelikli kitaplara yönelmeliyiz.

   Nitelikli derken neyi kastediyorum; Bizler maalesef okumayı sevmeyen okullarda aldığımız eğitimin bize yeteceğini düşünen bir toplumuz. Yoldan 50 yaşında birini çevirsek ve en son ne zaman kitap okudun desek '' ilk okulda'' diye cevap verecek çok insan bulabiliriz. Kendimizi bir takım konularda geliştirmeyi düşünmüyoruz. Öğrenmeyi sevmiyoruz. Ama yorum yapmaya bayılıyoruz. Gazete okumayı kitap okumak yerine sayıyor bir çok insan. Öğrenmek ölene dek sürmeli. Kafalar boş kalmamalı. Günlük hayat kafanızı çok meşgul etmemeli. Günlük basit siyasi konular yada magazin konuları kafanızı bulandırmamalı. Okul biter bir kağıt parçası ile kendimizi bilmem ne mesleği erbabı diye reklamımızı yapar iş buluruz. Yalnız eğitilmiş olmayız, bu değil. Nitelikli eğitim bu değil, nitelikli insan bu değil. Bu eksiği siz tamamlamalısınız. Okul size diploma vermiş olabilir lakin siz kendinizden sorumlusunuz. Ne kadar nitelikli olursanız o kadar kendinize ve etrafınıza faydanız olur. Kendinizi karşınıza alıp eleştirin. Ne konuda eksiğiniz var ise o konunun uzmanını bulup kitabını okuyun. Ahmet Altan ın Aldatmak adındaki kitabı okuyacağınıza size bir şeyler vadeden  Necip Fazıl dan İdeolacya Örgüsü'nü okuyun, Çile'yi okuyun. Derdimi anlatabildim sanırım.

   Bizim millet olarak en büyük eksikliğimiz din hakkında Allah hakkında Peygamber Efendimiz hakkında İslam hakkında hiç bir şey bilmememiz. Ecdadımızı tanımamamız. Büyük resim den habersiz büyüyerek kapitalist dünyanın çarkı haline gelmemiz. Kendi özümüzü değil Avrupa'nın Amerika'nın özünü bilmemiz. Onlar ne derse doğrudur haklıdır zihniyetimiz. Onlar gibi konuşuyor, onlar gibi düşünüyoruz, onların harfleriyle onların sevgi sözcüklerini yazıyoruz. Edebiyatımız onlarınki gibi, tarihimiz onların yazdığı tarih, sanatçılarımız onların sanatçıları gibi. Kısacası biz, biz değiliz. Onlara benzemişiz. Meraklı olanlar 100 yıl öncesinden başlayarak  geriye doğru müziğimizi, şiirlerimizi, fennimizi, matematiğimizi, astronomik araştırmalarımızı gözden geçirsin. İnsanların birbirlerine duyduğu sevginin kağıda dökülmüş hallerini bir okusun. O cümleleri bir görün.


Bakın bakalım şimdi ki abuk cümlelerimize benziyor mu? 100-150 yıl önce insanların birbirleriyle şiirler ve şarkılar ile muhabbet edebildiklerini biliyor muydunuz? Türk İslam sentezinin halkta ne tür bir çığır açtığını ve bunun günümüze gelemediğinin farkında mısınız? Sizin dedeleriniz sadece kılıç ve kalkan ile 600 yıl dünya ya hükmetmedi! Kimin çocukları olduğumuzu iyi öğrenelim. Dedelerimiz bizim tohumlarımızı bu topraklara 1000 yıl önce dikti. Buna göre yaşamalı ve misyonumuzun farkında olmalıyız. Bunu değiştirmenin yolu şimdilik okullardan değil sizin kendinizi bilmeniz ve buna göre kendinize bir eğitim programı hazırlamanız dan geçmektedir. Sadece konu bunlar ile ilgilide değil, sade dille yazılmış ekonomi kitapları, coğrafya kitapları, astronomi kitapları raflarda sizleri bekliyor. Popülist kitapçıların raflarını en çok işgal eden kitaplar maalesef insana bir şey vermeyen kitaplar. Diyebilirsiniz ki ''bir şey vermeyen kitap mı olur'' olur. Hatta bir şey alan bile olur. Örnek; Eğer kitap sizi gelişme çağında yakalar ve gayri ahlaki mevzulardan bahseder ve hatta yanlışa teşvik ederse size bu kitap bir şey vermez, sizden alır. Dolayısıyla ne okuduğumuz çok önemli. Kendinize bir kitap listesi yapın, okudukça alın. Kapasitenize göre bir kaç kitapta okuyabilirsiniz. Sıkıldıkça diğer kitabınıza geçebilirsiniz. Sesli kitaplarda var, müzik yerine kitap dinleyin. Her gün kendinizi bir üst seviyeye çıkarmak için bir fırsat. Eğer arzu ederseniz ilgi alanlarınıza göre kitap tavsiyelerinde bulunabilir kendi kütüphanemden ödünç kitap verebilirim. Bana mail adresimden ulaşabilirsiniz.

Kalın sağlıcakla.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar